Malatya Hilan Köyü Forum Sitesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
avatar
BERFİN44
Kadın Mesaj Sayısı : 10
Yaş : 45
Kayıt tarihi : 25/09/07

Nusayrilik(Arap Aleviliği) Empty Nusayrilik(Arap Aleviliği)

2007-09-25, 12:44
Hatay, coğrafi olarak Asya, Afrika ve Avrupa kıtaları arasında bir köprü konumunda ve insanın atalarının göç yolları üzerinde yer alan önemli merkezlerden biridir. Antik çağlarda yaşamış olan Huriler, Hititler, Aramiler, Fenikeliler gibi tarihe damgasını vurmuş kültürler Hatay’da yaşamıştır. Ayrıca, Hatay, batı kültürlerinden Helenistik dönemin Grek ve Roma kültürlerinin de etkisinde kalmıştır. Bugünde farklı kültürlerden insanların bir arada barış içinde yaşadığı Hatay, büyük bir kültürel zenginlik sergilemektedir. Nusayriler Hatay ve çevresi olan Çukurova yörelerinde yaşayan, Alevi ve Batıni öğretilere dayalı başlı başına bir inançtır. Her dinde ve inançta olduğu gibi geçmişteki inanç biçimlerinin silik izlerinin bugüne taşınmasının yanı sıra, hz. Ali ve ehlibeytin kutsallaştırılması, Hızır inancının ve türbe inancının güçlülüğü ile tenasüh bu inanç sisteminin en belirgin özelliklerindendir..


NUSAYRİ İSMİ NERDEN GELİYOR

Nusayri ismi ile ilgili olarak doğu bilimcisi Fransız Massignon temelde beş kaynak öne sürer.
1) Massignon diyor ki:’ kimileri, Nusayri adı, tahkir amacıyla Nasrani adının küçültme kalıbı olabilir:’ (Nasrani Hıristiyan demektir. Sünniler Alevileri Hıristiyan yada Yahudi olmakla suçlarlardı.)
yanlış. Nasrani kelimesinin Arapça’ya göre küçültme kalıbı olsaydı(Nusayrani) olması gerekirdi. (Mahmut Reyhani gölgesiz ışıklarII sayfa 21 )
2) Kufe deki Nasuraya köyü
3) Nazerini kelimesinin bozması olabilir. (bu sözcük Latince’dir ve haçlılar tarafından oradaki dağa bu isim verildi. Aynı zamanda Suriye’de küçük bir eyaletin ismidir.)
4) Uydurma Şii şehitlerinden biri olan Nuşayr isminden geliyor olabilir.
5) bu iddiaların en sağlamı, Muhammed bin Nusayr adındaki birinin adıyla ilgili olmasıdır.
Massignon böyle diyor. Bu arada, kimi ılımlı ve dost kılığına girmek isteyen bazı yazarlar, Muhammed bin Nusayr kötü bir isim kazanmış diye Alevilere(Nusayriler) acıyarak, ona intisap etmesini uygunsuz sayıyor ve ismin başka kaynaktan geldiğini iddia ediyorlar. Kimileri ‘ aleviler 5-6 ve 7. yy Sünni iktidarın zulüm ve baskısından kaçarak Nusre denilen dağa tırmanıp yerleştiler, daha sonra dağın adını alıp, Nusayri adıyla tanınmaya başladılar’ diyor. Buda yanlış. Zira Nusre ile bağlantılı olsaydı, yine Arapça’nın kurallarına göre nusrevi olması gerekirdi. (Reyhani II 22)

Doğrusu; Nusayri adının ancak Muhammed bin Nusayr yandaşlarına, onun ilim ve içtihadını taklit edenlere verilen bir isimdir. Bu şahsa iftira atıldığı için Nusayri’ler bu şahsı terk edecek, ondan teberri edecek değiller.

ETNİK KÖKEN

Nusayrilerin etnik kökeni üzerinde duranların başında Tankut gelir. Tankut(1938) eski Türk topluluklarının inançlarından iz taşıdıklarından hareketle Nusayri’lerin Türk olduklarını iddia eder. Bu görüşü Önder de destekler. Önder, yerli ve yabancı antropologların Nusayri’lerden elde ettikleri kafa endisi, dil ve kültürel özelliklerine dayanarak, bu gurubun Türk olduğunu savunur.
Andrews(1992: 214-218), arıngberg-laonatza(1999: 199) ve olsson(1999) Nusayri’lerin Arap etnik kökene sahip olduklarını savunmaktadırlar. Nusayri’lerin büyük çoğunluğu da (% 99.5) kendilerini Arap alevisi olarak tanımlarlar. {güler(1994), sönmez(1994), Rande(1994), Reyhani(1995)} (Hüseyin Türk’ün Hatay’da yaptığı alan çalışmasında Nusayrilere ‘kendinizi ne olarak tanımlıyorsunuz?’ sorusuna verilen cevaplarla yapılan ankette bu sonuç çıkmıştır.)
TARİHİ KÖKEN

Nusayriler zahiri olarak kendilerini; Müslümanlığın ikiye bölündüğü gadir humm ve kerbela olayını çok önemli sayarak, tarihi kökenlerini buraya dayandırırlar. Ancak Batıni olarak Aleviliği, dünyanın yaratılışına kadar dayandırırlar. Batıni yön inanç sisteminde incelenecektir. Zahiri olarak hz Muhammed’in 23 yıl boyunca Ali’yi ve onun yüceliğini anlattığını ve veda haccı dönüşü gadir humm denen yerde Ali’yi insanlara Mevla olarak bıraktığı iddiasına dayanarak Aleviliği Ali’nin sırrına erenler olarak tanımlarlar ve bu günü en büyük bayram olarak kutlarlar. Peygamberden sonra Alinin ve ehlibeytin yolunu takip eden, 12 imam ardından giden bu cemaat için Muhammed bin Nusayr dönüm noktası olmuştur.

MUHAMMED BİN NUSAYR

873 yılında vefat eden bu zat, ehlibeytin 11. imamı Hasan Askerinin adamı ve hemen hemen meclisinden eksik olmayan sadık bir müridiydi.(Reyhani II 22) Hasan Askerinin meclisinden olan Şiilerin kıskanmaları sonucu ilk Şiilerin iftiralarına uğradı. Muhammed bin Nusayr’dan 40 yıl sonra, Şii alimlerinden Nobahtı, bu büyük zata ağza alınmayacak kötü töhmetler yöneltti. Ondan sonra hangi Şii yazar Nusayrilerden söz erse, aynı töhmetleri yuvarlayıp atıyordu Şiilerin bu yaman buluşu Sünniler için etkili bir silah oldu. Kimi Sünni alimler Nusayriliği, tüm Şiilerin bir ayıbı olarak yüzlerine vuruyordu. Bu durum onlara o kadar ağır gelmiş ki Nusayri’leri kötülemekte Sünniler kadar karşı durum aldılar. (Reyhani II 22-26)

MUHAMMED BİN NUSAYR DAN SONRA ALEVİLER

873 yılında vefat eden bu zat(Muhammed bin Nusayr) aslında bir mezhep kurucusu değildi. O imam Hasan Askeri’nin talebesiydi. Ondan sonra kendisi, ehlibeytin adap ve kültürüne göre talebeler yetiştirdi.(Reyhani II 28)
Bu talebelerin sayısının çok fazla olduğu bilinir ama 51 tanesi çok özeldi. 17 tanesi ıraklı, 17 tanesi Suriyeli ve 17 tanesi ise diğer yerlerdendi. Nusayrilik bu 51 müridin Nusayriliği yaymasıyla yaygınlaşır. İçlerinde büyük hükümdarlar da vardı. Bunlardan hamdani devletinin hükümdarları seyfüddevle( bu lakap kendisine yiğitliğinden dolayı Abbasiler tarafından verilmiştir. Devletin kılıcı anlamına gelir.), Rüknüddevle, ebu Firas Hamdani vb)

HÜSEYİN BİN HAMDAN EL HASİYBİ

Mısırlı olan Muhammed bin Nusayr’ın talebelerinin talebesi olan bu şahıs mezhebinde asıl kurucusu ve geliştiricisidir. Hasiybi Aleviliğin gelişmesini genellikle Suriye ve ırakta sağladı. Alevi cemaatinin lideri olarak daha sonra Bağdat’a geçti. Oradan Halep’e geçti. Yaşamının son bölümlerini Halep’te geçirdi. Vefatı hicri 346-358 arasında olması gerek. Rastbaş ve el hidayetül kübra kitapları ünlüdür. Bundan başka esmaül eimme, el-maide ve el-ihvan kitaplarını yazmıştır. (Reyhani II 44)

HASİYBİDEN SONRA ALEVİLER

Hasiybi'den sonra; Seyyid Muhammed b. Ali el-Cilli, Hasiybi halifesi olarak yürüttüğü (Halep), diğeri de Seyyid Ali el-Cisri'nin yürüttüğü (Basra) olmak üzere iki merkez oluştu. Hasiybi’den sonra ebul-Hüseyin Muhammed bin Ali el-Cilli Nusayrilerin en büyük dini lideri sayılır. Cilli’nin talebesi olan Surur bin Kesir Et-tabarani Alevilerin başına geçti. (Reyhani II 46) Seyyid el-Cilli'den sonra, Halep'te ki merkez Lazkiye'ye taşındı ve başkanlığını halife Ebu Said el-Meymün Sürür b. Kasım Et-Tabarani yapıyordu.(et-Tavil)
Hasiybi’nin fıkıh ve felsefe metodunu izleyerek yaşama ve genişletme görevini üstlendi.
969 yılında Taberiye kasabasında doğan bu zat( el-Meymün Sürür b. Kasım Et-Tabarani) şeyhi olan Cilli’nin de bulunduğu ve alevi merkezi sayılan Halep’e geçti. (Reyhani II 46)
Bu dönemde Alevilerin hicreti iki yöne doğru oldu. Bir kısmı Halep’e ve bir kısmı da Lazkiye yöresine geçti. Alevilerin tarihinde iki karanlık dönemden söz edilir. İlki haçlı seferleri idi. Diğeri ise Halep’e hicret eden Alevilerin büyük sonu olan Halep katliamıdır. Çaldıran savaşı dönüşünde Halep’e gelen yavuz selim’in 70000 aleviyi öldürdüğü Nusayriler arasında hep söylenegelen bir şeydir. Kurtulanlarda Lazkiye oradan da Antakya İskenderun ve daha yukarısına çıkmıştır. (Reyhani II)
Haçlılar, ölen Hıristiyanların öcünü Aleviler'den alıyorlardı. Diyarbakır, Malatya, Tarsus, Adana, Antakya, Lazkiye Alevileri ortadan silindiler. Buna bir de Hama-Humus-Lazkiye-Antakya bölgesindeki deprem eklenince, Aleviler acınacak hale düştüler, siyasi-dini örgütleri çözüldü. Bu arada Türkler geldi. Nusayri dağlarında çarpışma, ölüm, katliam eksik olmadı. Ardından Moğol saldırısı, çok yaman oldu, bir sel gibi önünde ne varsa sildi, süpürdü. Abbasi Selçuklu, Arap, Osmanlı şehirleri, hükümdarlıkları bir bir çöküyordu. Timurlenk (1336-1405), inanç bakımından katkısız bir Aleviydi . Şam'ı fethettiği zaman, kendisinden ehlibeytin öcünü alması istenmişti. Timur; yağma ve katliama izin verdi. İnsan kafalarından bir tepe oluştu. (et-Tavil)
M.G. et al-Tavil, konumuza özel yazmış olduğu Tarihül Aleviyyin (1924) adlı kitabında şöyle demektedir: Baalbek ve Humus tarafları, İslam Devleti tarafından fethedilmek için yardım zorunlu oldu. Irak ve Mısır'dan gelen kuvvetlere. Bir de Medine'den Gadir Hum biatına katılan 450 mücahit katıldı. Bu küçük gruba Nusayra (yardımcık) denildi. Cihat kuralına göre; fethedilen yerler, fetheden orduya verilirdi. Nasyr grubunun bulunduğu dağlık arazi, bunlara verilerek, buraya Nusayra dağları denildi. Daha sonra Lübnan dağı-Antakya hattındaki bütün dağlara Nusayra dağları, burada yaşayanlara da Nusayri denildi. Medine'deki Ensarlardan oluşan bu Ensari mücahit grubu, Arapların Kahtan soyundandırlar. Bunlar; halen burada yaşayan Nusayrilerin atalarıdır diyebiliriz.

Halep'te yaşayan Aleviler, ya öldürüldü veya kaçıp kurtuldu. Canlarını kurtarmak için kaçabilenler genellikle Akdeniz kıyılarına doğru kaçıp, Lazkiye'den Mersin'e kadar uzanan deniz kıyılarını işgal ettiler. O zamanlarda da bu bölgeler, ormanla kaplı idi. Ormanları kesip, tarım alanı haline getirdiler. Bu yüzden salt tarım işleriyle meşgul oldukları için kendilerine (Fellah) ismi takıldı. Zira, Arapça olan fellah kelimesi çiftçi anlamındadır.


İHTİDAYA ZORLAMA
II. Abdülhamit zamanı, dünya siyaseti açısından karışık bir dönemdir. İmparatorluk zayıflamıştır. Avrupa Devletleri, Osmanlı topraklarını işgal etmekte, karışıklıklar çıkarmaktadır. Toplumsal bütünlüğü korumak amacıyla, Yezidi, Dürzi, Nusayrilere karşı Sünnileştirme politikası güdülmüştür. Yezidi ve Dürziler'den; cizye alınmamış, askere alınmış, millet statüsü verilmemiştir. Sünni islama geçtikleri zaman ihtida ettikleri kaydedilmiştir. Nusayriler'de aynı işleme tabi olmuş, ancak Sünnileşince tashih-i İman ettikleri bildirilmiştir. Lazkiye mutasarrıfı (1890), İstanbul'a gönderdiği yazıda; Sahyun bölgesi Nusayrilerinin Sünni-Hanefi mezhebe geçtikleri bildirilmiş ve eğitimleri için okul-cami yapımı istenmiştir. Böylece, bölgede yaygın Cami inşa ederek bir ihtida amaçlanmıştır.
Nusayriler bu baskı dönemini takiyye ile atlatmışlardır. lazkiye mutasasarrıfının belirttiği gibi sünni hanefiliğe geçmemişlerdir. müslüman olduklarını padişaha bildirmiş ve padişahın cami yapılmasını kabul etmişlerdir. ancak camilere gitmemişlerdir.
avatar
BERFİN44
Kadın Mesaj Sayısı : 10
Yaş : 45
Kayıt tarihi : 25/09/07

Nusayrilik(Arap Aleviliği) Empty Geri: Nusayrilik(Arap Aleviliği)

2007-09-25, 12:45
İNANÇ SİSTEMLERİ

ZAHİR VE BATİN
Bu inanç sisteminde insanları birbirine bağlayan tek güç sevgidir. Bu sevgi Ali�den kaynaklanır. Ali tanrısal bir varlıktır. Adem�den beri bütün peygamberlerle görünen kişilik kazandıran Ali�dir. Nusayrilikte her şey zahir ve batın üzerine kuruludur. Her şeyin bir zahiri ve bir batını vardır.
Zahir; dış yüz, görünen demektir. Aynı zamanda Allah�ın 99 isminden biridir. Dini literatürde Allah�ın görünen bütün ilimlere sahip olması anlamında kullanılır.
Batın ise; iç, öz anlamındadır. Yine Allah�ın 99 adından biridir. Dini literatürde Allah�ın bilinmeyen bütün ilimlere de sahip olduğu anlamında kullanılır.
İşte Nusayriler her şeyi zahir ve batına dayandırırlar. Her şeyin bir zahiri ve bir batını anlamı vardır derler. Ali için zahirde vasi ve imamdır, batında ise Hakkın tecellisidir derler. Mekanı da zahir ve batınla açıklarlar. Yaşadığımız evreni zahiri alem olarak nitelerler. Bu evrenin dışında Batıni bir alemin olduğuna inanırlar. bu inanç ile Eflatunun idealar inancı arasında müthiş bir benzerlik bulunur. Zahiri ve Batıni evren eflatunun idealar dünyasını çağrıştırıyor. İlerde eflatunun Nusayriler için önemi görülecek. Dinlerinde bir zahir ve bir batın yönleri olduğunu söylerler. Önemli olan Batıni manayı anlamaktır. 6. imam Cafer Es-Sadık'ın 'batıni ilmi müstahakına verin' sözüne dayanarak batıni mana herkese verilmez. Buda sırrı getirmiştir. Bu sırlar kademe kademe verilmektedir. Bütün erkek çocuklara verilen on altı tane sure vardır. (kız çocuklarına verilmemesi ilerde ele alınacak.) bu on altı tane sureden oluşan bilgilere Kitab-el mecmu denir. herkesin bu eğitim dönemi bektaşilikte ki mürşide mürid olma olayı ile benzeşir. nitekim Yunus Emre'de Taptuk Emre'nin yanında kırk yıl çile çekti. Sırların daha ötesi ilerde şeyhlik yapacak olan kişilere eğitim süreci sonunda ağır ağır verilir. Ama yine hepsi değil. Çok önemli bilgiler önemli şeyhlerde sır olarak kalır. Yeterli sayıda güven duyulan ve şeyh olacak kişilere ağır ağır verilir ve bu bilgiler bu şekilde gelecek nesillere aktarılır. Kurana ve diğer kitaplara bu gözle bakarlar. Her ayetin zahiri ve Batıni anlamlar içerdiğini söylerler.
Nusayrilikte takiyye vardır. Sırrı takiyye tamamlar. Bu; kapalı, içe dönük, Batıni, sırları olan ve ezilen bir gurubun yapması gereken bir şeydir. Can güvenliğinin yanı sıra sırrın saklanması çok önemli olduğundan takiyye ile sır örtülür. bu durum eleştirilebilir. korkanlıkla itham edilebilir. ama durum böyle değildir. iki önemli gerekçenin ilki ve en önemlisi bu bilgilerin dışarıya verilmemesi gerekliliğidir. batıni her mezhepte bu görülür. ezoterizm bugün batıni mezhepleri incelerken buna özellikle dikkat çeker. ikinci gerekçe ise bu topluluğun can güvenliğinin olmamasıdır. Nusayriler için ünlü sünni alim İbni Teymiyye nin çıkarmış olduğu fetve gerçekten büyük etkide bulunmuştur. kısacası Nusayrilerde sır saklamak önemlidir ve gereklidir.
Pir Sultanın şu dizeleri açıklayıcı olabilir:

Pir Sultanım bu bir sırdır.
Sırrını saklayan erdir.
Ay da sırdır, gün de sırdır
Gün Muhammet ay Ali�dir.

PİR SULTAN ABDAL

NUR
Nusayrilik, nur'a dayanır. İslam anlayışında, mitolojisinde nur önemli bir yere sahiptir. Allah'ın isimlerinden birisi nur , nur ul nur , Nur alanur dur. Bunun yanında bütün ruhların Muhammedin Nurun'dan yaratıldığı inancı vardır. Muhammed Ali'nin nurundan, Selman Muhammed'in nurundan, beş yetim(ilerde açıklanacak) Selmanın nurundan, diğerleri beş yetimin nurundan, ... vb yaratılmıştır. ilk nur Ali'nin nurudur. geri kalanlar ise Muhammed'in nurundan yaratılınca kainat Muhammed'in nurundan yaratılmış oluyor. Muhammed'te Ali'nin nurundan yaratılmış olduğu için bütn yaratılanlar Allah'ın nurundan yaratılmış olur. Hal böyle olunca, Nusayrilik'e göre insan, Allah'a halife olunca, adem önemli bir konuma gelir. Melekler aracılığıyla veya doğrudan Allah'la söyleşir, görevlenir. Böyle özel nurani ruh ile bezenmiş insan, Vahy ile konuşur, kutsal kitabı tebliğ eder. Böyle bir beşer, zahiri olarak insandır. Konuşan yaşayan ve sonunda vefat edendir. Ancak bu insan, batıni olarak bir başka, özel ve nadir, seçkin bir insandır. Hz. Adem'in alnındaki nur, devam ederek Abdulmuttalib'e geldi, buradan ikiye ayrıldı. Bir parçası Hz. Muhammed'de, diğer parçası Hz. Ali'de belirdi. Hz. Ali'nin Hz. Fatıma ile evlenmesiyle nur'un iki parçası Ehl-i Beyt'te birleşti denilmektedir. Peygamberin şu sözü kanıt olarak gösterilir; �şanı yüce Allah�a yemin olsun ki ben ve Ali dünya yaratılmadan on dört bin sene evvel bir nurduk. Ve dünyanın yaratılışını beraber izledik. O nur ademe sulb etti. Ademden Abdulmuttalib�e kadar geldi. O zaman ikiye ayrıldı. Bir kısmı babam Abdullah yoluyla bana ve bir kısmı da Ebu Talib yoluyla Ali�ye geçti.�
avatar
BERFİN44
Kadın Mesaj Sayısı : 10
Yaş : 45
Kayıt tarihi : 25/09/07

Nusayrilik(Arap Aleviliği) Empty Geri: Nusayrilik(Arap Aleviliği)

2007-09-25, 12:45
Ayn-Mim-Sin
Nusayrilik, bu mana-isim-bap konusuna inancın açıklanmasında, kavranmasında temel bir ilke olarak kabul etmektedir. Hatta bunu vurgulamak için özel anlamda; Ayn, Mim, Sin (AMS) demektedir. Ayn, göz demektir. Allah'ın tecellisini görmek, anlamak demektir. Ayn; yücedir, esastır, ala'dır, Ali'dir. Bu mana dır. Mim, Hz. Muhammed'dir. islamın, Kur'an'ın sözüyle, özüyle, evreni, insanı kavrayıp yorumlamaktadır. İlk yaratılan nur, Muhammed'in olduğuna göre, Adem ve sonrasındaki vekiller, hep İslamı tebliği ettiler. Öyle ise insanlığın din serüveninin adı, özü, ismi Hz. Muhammed'dir. Yani isim olandır. sin, Selman'dır. Yüce olanın, âlâ olan'ın babıdır. Mecusiliği, Yahudilik ve Hıristiyanlığı bilen, tahsil edip yaşayan ve ille de Hz. Muhammed deyip, yollara düşen, esir edilip satılan ve Medine'de Hz. Muhammed'e katılıp onun sahabesi olan, Hz. Selman-ı Farisi'dir. Bilgindir, alimdir, öğretmen ve rehberdir, örnektir ve Selman-ı Pak'tır.

Şöyle özetlenirse;
ayn(mana)(Ali)- mim(isim)(Muhammed)- sin(bab)(Selman)
Mana, anlam demektir. Anlaşılması gereken demektir. Bilinmesi gereken hazine demektir. Erişilmesi gereken gizli ilim demektir. Hal böyle olunca insanlığın amacı manayı anlamak olur. Samit(susan) olandır. Ayn yani Ali olandır. Bilinmesi gereken gizli Ali’dir.
İsim, dile getirendir. Manayı anlatandır. Manayı dile getirendir. Mananın sırlarını öğretendir. Natık(konuşan) olandır. Samit olanı Natık dile getirir. Hal böyle olunca mim olan hz Muhammed bilinmesi gerekeni bildiren olur.
Bab, kapı demektir. İsim olanın dile getirdiği gizli ilim manaya açılan kapıdır. Sin budur işte. Selman-ı farisidir. Nusayriler ona seyidi Selman derler. Seyit üstün önder, büyük olan anlamına gelir. Aynı zamanda peygamber soyunu temsil eder seyyid sözü. Peygamberin Selman hakkında ‘o bizim ehlibeyttendir’ sözüne dayanarak.
Nusayrilikte; her İmam'ın bir Bâbı vardır. Buna göre, 11. İmam Hasal el-Askeri'nin Bâb'ı Ebu Şayb Muhammed b. Nusayr el-Basri'nin en-Nümeyri'dir. 12. İmam Muhammed el-Mehdi'nin özel bir Bâb'ı olmadan gıyaba karıştı. Seyyid Ebu Şuayb Muhammed, Samarra'ya yerleşti ve görevini sürdürdü. Yerine Muhammed b. Cündüp, yerine Muhammed el-Cennân el-Cünbülâni geçti. Adıyla Cünbülâni tarikatı kuruldu. Mısır'a giderek Seyid Hüseyin b. Hamdan el-Hasiybiyi tarikatına aldı. Hasiybi, Nusayriliğin ikinci Pir'idir. Halep'te gömülüdür, türbesi Şeyh Yaprak adıyla ziyaret yeridir.
On iki İmam ve Bâb'ları
İmam.....................................Bâb
1. Hz. Ali (Ö. 661).......................Selman
2. Hz. Hasan (Ö. 670)............Kays bin Varaka
3. Hz. Hüseyin (Ö. 680)............Reşid el-Hicri
4. Hz. Ali Zeynelabidin (Ö. 713)...Kenger
5. Hz. M. Bakır (Ö. 733).............Yahya bin Muammer
6. Hz. C. Sadık (Ö. 765).............Cebir bin Yezid
7. Hz. Musa Kâzım (Ö. 799)...........El-Kahilî
8. Hz. Ali Rıza (Ö. 818)...............Fadl bin Ömer
9. Hz. M. Cevad (Ö. 835)............M. bin Mufaddal
10. Hz. Ali el-Hadi (Ö. 868).............El-Kâatibi
11. Hz. Hasan el-Askeri (Ö. 869)..İbni Nusayr
avatar
BERFİN44
Kadın Mesaj Sayısı : 10
Yaş : 45
Kayıt tarihi : 25/09/07

Nusayrilik(Arap Aleviliği) Empty Geri: Nusayrilik(Arap Aleviliği)

2007-09-25, 12:46
NUSAYRİLİK'TE ALİ
Nusayriler için doğal olarak hz Ali çok önelidir. inanç temelleri onun üzerine kuruludur. hz Ali yi anlatmadan önce affınıza sığınarak Mevlananın hz Ali ile ilgili kasidesini suacağım. Nusayriler, diğer anadolu alevileriyle tarihsel bir bağları bulunmadığı için inanç sistemleri anadolu Alevilerinin ozanları üzerinde değildir. ama bunun nedeni bu şahısların bazıları hariç onları tanımıyor olmalarıdır. ama ozanların deyişleri Nusayriliğin inanç sistemini anlatır şekilde olduğu gibi nusayrilerin diğer Anadolu Alevileriyle tarihsel olmasada inançsal bağları olduğunu gösteriyor. yeri gelince anlatacağım ama şimdiden söylemem gerek ki çok büyük benzerlikler var.

Na'ti Ali

O açıklayıcı imam, o Tanrı velisi safa ehlinin vücut güneşidir. Yerde, gökte, mekânda, zamanda Hakla duran o imamın zati, iç ve dış temizliğiyle Vasıflanmak vaciptir. Çünkü küfürden, ikiyüzlülükten kurtulmuştur, temizdir...
Onun konağı birlik âlemidir. Dünyevi ve beşeri sıfatlardan dışarıdır. O, insanın hakikati ve canı gibiydi. Her şey fanidir, fakat can yaşar, ölmez. Onun hareketi kendinden diri olan ezeli varlıktandır. Beka çevresinde döner dolaşır, yaratıkları yaratanın zati gibi o bakidir. Hakkın yüksek sıfatları Ali'nin vasfıdır. Hakkın sıfatları zaten ayrı değildir. O, Tanrının yapışmış O olmuştur. Hani duyduğun lâhûtun o gizli hazinesi yok mu; işte O odur. Çünkü o, haktan hakla görünmüştür. O hazinenin nakdi, tükenmez ilimdi. işte o ilimden maksût, yüce Ali'dir. Hakkın hikmetini ondan başka kimse bilemez. Zira o hakimdir, herşeyin bilginidir. ibtidasız evvel o idi, sonsuz ahirde odur. Peygamberlere yardım eden o idi, velilerin gören gözü de hakikatten odur. Yüzünün nurlu pırıltısı, kendi ziyasından bir güneş yarattı. O, hak iledir; hak ondan görünür. Hakka ki, o hak ile ebedidir. Âdem'in toprağı onun nurundan idi. O sebeple meleklerin tacı oldu; Allah'ın isimlerini ondan belirledi. O temiz ve yüce imamın ilmi sayesinde, Âdem her şeyi anladı. O nur tek olan yaradanın nuru olduğu içindir ki, melekût onun huzurunda secde ettiler. Evet, muhakkak ki, Âdem, o imamın nuru ile bütün ilahi isimleri bildi... Şit, kendinde Ali'nin nurunu gördü ve yüksek alemi öğrendi. Nuh, kendinde yüksek menzile ulaştırıncaya kadar, istediğini hep ondan buldu. Gene ondandır ki kurtuluşa eren Nuh, dehir de gayret tufanını buldu da beladan kurtulmuş oldu. Halil Peygamber, dostlukla onu andı da, ateş ona al lale oldu Nemrut’un ateşi, o Allah'ın dostuna hep gül, nesrin, lale oldu. Gene o idi ki, keyfiyle kendi koyununu İsmail’e kurban etti. Yûsuf, kuyuda onu andı da o saltanat mülkünü süsleyen tahtı buldu. Yakup onun önünde bir çok inledi de Yûsuf'un kokusunu alıp gözleri açıldı. İmran'ın oğlu Mûsa, onun nurunu gördü de uzun geceler hayran kaldı. Kırk gece kendinden geçti; kavuşma ve görüşme zevkine daldı. Sonra dedi ki: Yarabbi! Bana bu lütuftan bir âlâmet ver Hak ona iste sana Yed-i Beyza (Nurlu el)'i verdim;dedi. Gene Ali'nin vergisidir ki, Meryem'e arkadas oldu da Isa vücuda geldi... O seriatte ilim sehrinin kapısıdır. Hakikatte ise iki cihanın beyidir. İki cihanın sultani Muhammet, hakka yakınlık gecesinde, Allah'a kavuşmanın harem yerinde onun sırrını gördü. Ali'nin nutkunu, Ali'den dinledi. Ali ile birleşilen o yerde Ali'den başkası bulunmaz. Allah yolunda gidenler isteyicidirler; Ali istenilendir. Söyleyenler söylerler, susarlar. O susmaz söyler. Ebedi ilim, onun göğsünde parlayıp görüldü. Vahyolunanların sırlarını,
o hakikat olarak bildi ve bildirdi. Ümmetine haykırdı:
-- Allah yolunda Ali, sizin kılavuzunuzdur.
Allah'a içi doğru olanlar yüzlerini ona çevirmişlerdir. Zira o şahtır, doğru yolu gösterendir, efendidir...
O bütün peygamberlerin sırrında idi. Cenabı Mustafa:
-- Benimle açıkça beraber bulundu dedi.
Dinde evvel, ahir o idi. Allah ile içli dışlı idi... İste bunları söyledim ki, bu yüksek mananın nüktesini öğrenesin de yüksek velayete eresin. Sence apaçık bilinsin ki, hakkiyle yüce olan odur.

Ey efendi! Benimle boşuna kavga etme bu böyledir. Hakikat
budur ki, hepimiz zerreyiz, güneş odur. Biz hepimiz damlayız,
deniz odur.

Cihan var oldukça Ali var olur
Cihan var olurken de Ali vardı.
Cihanın temeli suret buluncaya kadar var olan Ali idi. Yer resmedilinceye, zaman husule gelinceye kadar var olan Ali'idi. Veli, vasiy olan şah Ali, cömertliğin, keremin, bağışın Sultani Ali idi. Ali'den ötürü melekler Ademe secde ettiler. Adem bir kıble gibi idi, secde olunan Ali idi., Adem de, Sit de, Eyyub de, İdris de, Yusuf da, Yunus da, Hud da, Musa da, Isa da, İlyas da, Salih peygamber de, Davud da Ali idi. Nefsin tamamından ötürü cihan sofrası üzerinde elini bulaştırmayan kahraman aslan Ali idi. Kur'an'ın yer yer, ayetlerinde Tanrı’nın ismetini vasf ile övdüğü Kur'an sırlarının kaşifi Ali idi. Kapısının toprağı kadir ve kıymette Arşın semasından daha ileri geçen, o durmadan hakka secde eden arif Ali idi. İslam’ın yolunda is düzelmedikçe , durup dinlenmeyen o şerefli, vakarlı Sah Ali idi. Hayber kalesinin kapısını bir hamlede koparıp açan o kaleler fatihi Ali idi. Afaka her bakışımda gördüm ki, yakın yüzünden her varlıkta var olan Ali idi. Bu küfür olmaz, küfrolan bu söz değildir.

Cihan var
oldukça Ali var olur,
cihan var olurken de Ali vardı.

Tebriz'in Şems-ül Hakki cihanın gizli ve açık sırlarından her ne
gösterdinse hepside Ali idi.
MEVLANA CELALEDDİN RUMİ
avatar
BERFİN44
Kadın Mesaj Sayısı : 10
Yaş : 45
Kayıt tarihi : 25/09/07

Nusayrilik(Arap Aleviliği) Empty Geri: Nusayrilik(Arap Aleviliği)

2007-09-25, 12:47
nusayriler için hz Alinin hutbeleri de çok önemlidir. burda bir çok sırrı örtülü bir şekilde aktardığını söylerler. yine konuya açıklayı olsun diye bir hutbesini aktaracağım. o zaman nusayrilerin inançların izlerini bu hutbede görebilirsiniz.

Hz Ali bir hutbesinde şöyle buyuruyor:
Benim o nur ki, Musa ondan iktibas eyledi; benim, Sur'un sahibi; benim, her mezarlarda yatanları kabirlerinden çıkaran; benim, kıyamet günündeki dirilişin sahibi; benim, Nuh'un kurtarıcısı ve sahibi olan; benim, Musa'ya konuşanın sırrı; benim, gayb aleminde ruhlara konuşan; benim, daim ve baki olan emir; benim, hakkın velisi olan.
Benimdir tüm yaratılanlar; benim, sözümü değiştirmeyen ve yaratılmışların hesabı ona dönecek olan; benim, tüm yaratılmışların emri olan aktarılan; benim, yaratan Allah'ın halifesi; benim, beldelerine Allah'ın sırrı ve kulları üzerine hücceti olan; benim, Allah'ın emri.
Benim, Allah tarafından ona itaat vacip kılınan; benim, hayatta baki olup ölmeyen ve ölsem de hiçbir zaman ölü olmayan; benim, saklı kalan İlah'ın sırrı; benim, olan ve olacak her şeyden haberdar olan; benim, iman edenlerin namazı ve orucu; benim, iftihar ve menakıb konularının sahibi; benim, yıldızların sahibi olan; benim, Allah'ın ağrı veren azabı; benim, ilk kuvvetli zalimleri helak eden; benim, devletleri var edip yok eden; benim, şiddetli yer sarsıntılarının ve musibetlerin sahibi olan.
Benim, güneş tutulmasının ve yere çöküşün sahibi; benim, Firavun'ların kanını bu kılıcım ile yere akıtan; Kalu bela da Allah'ın onun itaatini emretmiş olduğu kişi benim, zuhur ettiğimde beni inkar ettiler ve şanı yüce olan Allah bu durum hakkında şöyle buyurdu: O geldiğinde, onu tanımadılar ve bu inkarları ile küfre saptılar (ayet); benim, nurların nuru; benim, arşı temiz olanlar ile taşıyan; benim, önceki kitapların sahibi: Benim, Allah'ın kapısı, kim bunu inkar ederse o kapıdan cennete giremeyecektir; benim, meleklerin yatağına izdiham ettiği; benim, yeryüzünün tüm kısımlarında tanınan kişi; benim, güneşin onun için iki kere geri döndüğü.
Benim, cennetin ve cehennemin anahtarları elinde olan; benim, Resulallah (S.M) ile yer ve gökte beraber olan; benim, hiçbir ruh daha harekete geçmeden ve hiçbir nefs nefes almadan önce tesbih eden; benim, ilk asırların sahibi; benim, susan, natık olan ise Muhammed'dir; Musa'yı denizden geçirip, Firavun'u askeri ile denizde boğan; benim, hayvanların fısıltısını ve kuşların dilini bilen; benim, yedi gök tabakasını ve iki yer tabakasını, bir gözün açılıp kapanması zarfında dolaşan; benim, İsa'nın dili ile onun yerine beşikte konuşan.
Benim, arkamda İsa namaz kılacak; benim, Sur içinde Allah'ın istediği şekilde hareket eden; benim, hidayet yolunun çerağı; benim, takvanın anahtarı; benim, son ve başlangıç; benim, kulların amellerini gören; benim, alemlerin Rabbinin emri ile yerlerin ve göklerin bekçisi olan.
Benim, hak ile hükmeden; benim, dinin diyanetçisi olan; ben o kişiyim ki ancak vilayetime bağlı olanların amelleri kabul edilerek ve benim sevgim ile başlanan işler ancak kabul edilecek; benim, feleğin gidişatından haberdar olan; benim, Mikail'in (a.s) indirdiği yağmur tanelerinin ve savurduğu tozun Allah'ın izni ile sahib olan; benim, iki kere öldürüp iki kere ihya eden; benim, her istediği şekilde zuhur eden; benim, yaratılanların sayısının ne kadar çok olsalar da ihsan eden; benim, ne kadar çok olsalar da hesaplarını veren.
Benim o kişi ki, nezdinde peygamberlere indirilen kitaplardan bin tanesi var olan; ben o kişiyim ki vilayetimi bin tane ümmet inkar etti ve hepsi ve hayvana döndürüldü; benim, ilk zamanda zikredilen ve son zamanda zuhur edecek olan; benim, zalim ve gaddarları yerlerinden çıkarıp son zamanda onlarla hesaplaşacak olan; benim, Ya'us, Ya'uk ve Nusr'a şiddetli bir azap ile ceza verecek olan (bu üç isim cahilliye devrinde putların adlarıdır. İmam hazretleri kendi devrinde yaşamış olan üç muhalifinin adlarına rumuz olarak kullanmıştır).
Benim, her lisan ile konuşan; benim, doğularda ve batılarda tüm yaratıkların amellerine müşahid olan; benim, Muhammed olan ve Muhammed'dir ben olan; ben o manayım ki, ona ne bir isim ne de bir şüphe düşer; benim, kurtuluş kapısı ve benim La lavla vela kuvvete illa billahi'l-Aliy'ul-azim olan!!!

Bu hutbe seyyid Haşim el-Bahrani'nin Lavami'un-Nuraniyye adlı eserinden alınmıştır.
avatar
BERFİN44
Kadın Mesaj Sayısı : 10
Yaş : 45
Kayıt tarihi : 25/09/07

Nusayrilik(Arap Aleviliği) Empty Geri: Nusayrilik(Arap Aleviliği)

2007-09-25, 12:47
Ali, Nusayriler için herşeydir. Nusayrilik Ali merkezinde döner. Tanrının iradesinin ilahi tecellileri olduğuna inanırlar. yedi ilahi tecelliden bahsedilir. (aslında on dörttür. bu durumu daha sonra izah edeceğim.) her ilahi tecellide bir mana, bir isim ve bir bab gelmiştir.
mana..............isim..................bab
Habil................Adem................Cebrail
Şit...................Nuh..................Yay il bin Fatin
Yusuf...............Yakup...............Ham bin Kuş
Yuşa................Musa................Dan bin Aşbavüt
Asaf................Süleyman............Abdullah bin Sim'an
Şem-un Al-Safa...İsa.....................Rüzbih bin Satr Al'a'imma
Ali....................Muhammed..........Selman-ı farisi

Nusayriler kendileri için önemli kişileri gök cisimleriyle sembolleştirirler. Nusayriler en önemli üç kişi olan Ali, Muhammet ve Selman'ı güneş, ay ve gökyüzüyle sembolleştirir. Muhammet güneşle sembolleştirilir. mekanı güneş olarak kabul edilir. Ali ve Selman da iki'ye ayrılırlar. nusayriler için en geçerli iki ayrım bu görüşten kaynaklanır. daha çok Hatay'ın güneyinde yoğunlaşan klaziler Ali'yi ay ile sembolleştirirler. Hatay'ın kuzey tarafı ve Çukurova yöresi ise ay Selmanın mekanıdır derler. Ali ise gökyüzüyle sembolleşir. diğer sahabeleride yıldızlarla sembolleştirirler. özellikle beş sahabe çok önemlidir.

BEŞ EYTAM
Nusayriler, gökteki yıldızlar gibi, yerde de yıldızların bulunduğuna inanmaktadırlar. İyilik, hizmet ve sevgi örneği insanlar daima var olacaktır. Bunların birer yıldız olduklarına inanılır. Bu nedenle, beş örnek sahabeye (Eytam) ayrı bir önem verirler. Yerden göğe çıkan bu yıldızlar; mükemmel, yetkili, ilimli, haliyle örnek, eğiten-öğreten, dünyanın aldatıcı cazibelerinden vazgeçmiş, yetim, maldan-şaldan-gösterişten-azamet gösterisinden sıyrılmış olan sahabelerdir. Bunlar; salt insanlık aşkıyla, AMS sıtkıyla, cemiyet için hizmet eden, mümtaz rehber zatlardır. Bunların topluma hakimiyet yörüngesinde, Abuzer-i Gıfari'nin sadakat ve fakir yaşamı, azim ve sebatı geçerli olur. Sermaye ve yönetici sorgulanır, gerçek aranır. Mikdat b. Amr ile toplumda celadet, muzafferiyet, şahadet, hak bildiğini savunmak öncelik alır. Abdullah b. Revaha ile, ilim, şiiriyet, aşk, cezbe, Peygambere yakınlık ve yardım, şiirler ile ayetlere eşlik etmek dile gelir. Onunla birlikte ve onun şiirleri okunarak Hendek kazılır. Kâbe'de putlar yıkılır. Kanber el-Devsi ile; sadakat, hizmet, inanç uğruna can vermek, böylece kaçmışları safa davet etmek, ölmüşleri diriltmek, külleri ateşe döndürmek göze-söze gelir. Osman b. Ma'zun ile; fikre-inanca (İslam’a) katıldıktan, ikrar verip iman ettikten sonra; sürgüne, işkenceye, zulme dayanıp ülkeyi terk etmek ve sonra avdet ile davaya hizmet etmek, hak bildiğini söylemek, cefaya rağmen başkasının himayesini reddedip kendince yaşamak azmi dile gelir. Tabi bu sahabelerin yıldız benzetmeleri de Batıni bir meseldir. İşin bu kısmını görmesen onların şekilsel yönüne bakarsan gerçekte de sahabelerin yıldız olduklarına inandıklarını düşünürsün. Dediğim gibi Nusayrilikte her şey zahiri ve Batıni açıklamalıdır. Batıni öğretilerde sık sık kullanılan mesellerle(benzetmelerle) anlatma yolu vardır. Buna da hz İsa’dan örnek verirler. Onun her şeyi mesellerle anlatmasını örnek gösterirler.
uğur44
uğur44
Mesaj Sayısı : 8
Kayıt tarihi : 26/10/07

Nusayrilik(Arap Aleviliği) Empty Geri: Nusayrilik(Arap Aleviliği)

2007-10-26, 21:09
elinize sağlık Very Happy
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz